10 Eylül 2019 Salı

MARİE LU - WİLDCARD / KİTAP YORUMU

Herkese Merhaba ❤

Eylül ayının ilk yazısı bir kitap yorumu olsun istedim. Aslında bu tarz yorumları sistemli bir şekilde yapmak istiyorum. Haftanın belirli bir günü ürün tanıtımı, kitap yorumu, film önerisi şeklinde yazıyı paylaşmak istiyorum ama maalesef pek mümkün olmuyor. Biraz daha karışık bir şekilde devam edelim belki ilerde düzene oturtabilirim. Bugün size Wildcard kitabı ile geldim. Serinin ilk kitabı Warcross'un yorumunu okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

MAVİNİN HER BİR TONU

TANITIM 

Her şey mümkün. Bu sefer hayatları pahasına bir oyun başlıyor. 
Emika Chen, Warcross şampiyonası'ndan sağ çıkmayı zar zor başarmıştı.Artık Hideo'nıun yeni Nörolink algoritmasının ardındaki gerçeği bildiğinden, bir zamanlar hayranlık duyduğu, kendi tarafında olduğunu sandığı kişiye güvenemiyordu.
Hideo'nun planlarını durdurmak için Emika ve Anka Süvarileri bir araya gelecekti. Fakat bilmedikleri bir şey vardı: Tokyo'nun neon ışıklı sokaklarını tehdit eden yeni bir tehlikeyle karşılaşacaklardı. Birileri Emika'nın başına ödül koymuştu ve Emika'nın hayatta kalmak için tek şansı Sıfır ve acımasız Kara Zırhlardı. Ancak Emika, Sıfır'ın aslında göründüğü gibi biri olmadığını çok geçmeden fark edecek ve koruması altına girmenin bir bedeli olacağını öğrenecekti. 
Bir ihanet zincirinin ortasında, özgür iradenin geleceği tehlike altındayken Emika, sevdiği adamı durdurmak için ne kadar ileri gidecekti?

MAVİNİN HER BİR TONU

YORUM 

Seri kitaplarını yorumlarken nedense biraz zorlanıyorum. Ne yazarsam yazayım spoiler olacağı için biraz daha dikkatli davranmam gerekiyor.  Bu kitap, Warcorss'a göre biraz daha durgundu. Tabi bu kitabın kötü veya sıkıcı olduğunu göstermez. İlk kitapta yani Warcorss'ta yeni bir dünyaya girmenin heyecanını ve o sanal alemin, hayal dünyamı zorlayan gücünü çok sevmişim. Bu yüzden sanırım bu kitaptan da beni şok edecek şeyler bekledim. Ancak kitap biraz yavaş ilerledi. Genelde bütün sayfaları Emika Chen karakterinin bir karar vermesini bekleyerek okudum. Bu konuda kendisine biraz sinir olmuş olabilirim. Marie Lu bizi bu kitabında da hız kesmeden maceradan maceraya sürüklüyor. Kitapta en çok anka süvarilerini sevdim. Zaten olay genel olarak onların etrafında dönüyor. Bu yüzden bana karakter sayısı az geldi. Sıfır'ı ise garip bir şekilde sevdim. Aslında Kara Zırhlara çalışmasına rağmen insanı etkileyen bir tarafı vardı. Kitabın ilk sayları yine gizem dolu olsa da dediğim gibi biraz durgundu. 

MAVİNİN HER BİR TONU

Hideo ve Emika arasındaki ilişkinin biraz daha yoğun olmasını beklerken bu kitapta beklediğimi bulamadım. Warcross ve Wildcard kitaplarını zihnimde canlandırmak istediğimde genel olarak Warcross sahneleri aklıma geliyor. Wildcard'ın sadece son sayfaları zihnimde yer edinmiş durumda. Kitabın bu konuda hakkını yiyemem ilk sayfalar ne kadar durgun ilerlese de son 100 sayfa da tempo ciddi bir şekilde artıyordu. Sırların çözüldüğü, olaylarının akışının değiştiği ve karar anının geldiği çok güzel bir 100 sayfa okudum. Ancak burada da rahatsız olduğum bir şey vardı. Maalesef kitabın sonunu sevemedim. Beklentim çok daha farklıydı. Bu yüzden son bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Tabi herkesin aklındaki son başkadır. Bu yüzden kötü bir sondu diyemem. Sadece beklentimi karşılamadı ve bir türlü içime sindiremedim. Bana göre böyle harika bir kurgunun çok daha çarpıcı bir sona ihtiyacı vardı. Genel olarak seriyi çok beğendim. Marie Lu beni bambaşka bir dünya ile tanıştırdı ve çok keyif alarak okudum. Kitapların ikisi de kurgu ve akıcılık olarak çok başarılıydı. 
Bu seriyi okuduğum için ve yazarın kalemi ile tanışabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sizde bu seriyi mutlaka okumalısınız. Alın, aldırın ^^


Sevgiyle Kalın ❤


Devamını Oku »

27 Ağustos 2019 Salı

BEA BEAUTY SIVI SAÇ KREMİ - İNCELEME

Herkese Merhaba ❤

Fazla makyaj ürünü kullanmasam da en azından saç ürünlerini ve cilt maskelerini kullanmaya devam ediyorum. Bugünde size çok severek kullandığım ve bittikçe aldığım bir saç ürününden bahsetmek istedim. Bea Beauty markasının sıvı saç kremini ilk defa ramazan bayramı indiriminde almıştım. Geçen gün yaptığım gratis alışverişinde, bu ürünün indirimde olduğunu görünce tekrar aldım. Son yaptığım alışverişin yazısını okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Ürünün vaatleri arasında kolay tarama, nemlendirme ve saçlara bakım sağlama yer alıyor.


Peki vaatlerini gerçekleştiriyor mu?

Benim ürünü severek kullanmamdaki en temel neden saçları çok kolay bir şekilde tarama imkanı sunması oldu. Saçlarım yapı olarak düz olduğu için fazla dolaşmıyor ve ürün kullanmadan bile çok rahat tarayabiliyorum. Ben bu ürünü ablamın sürekli dolaşan ve taramayı zorlaştıran saçlarında denedim ve sonuçtan çok memnun kaldık.
Sizi rahatsız edecek bir kokusu yok hatta bana göre gayet hoş bir kokusu var. Saçlara uygulandığı zaman yumuşacık yapıyor ve bir parlaklık katıyor. Ancak bu parlaklık fazla kalıcı değil. Saçı nemlendirme ve bakım yapma konusunda da vaatlerini yerine getirdiğini düşünüyorum. Ayrıca sprey formunda olduğu için saça uygulaması da son derece basit.
Ben bu ürünü fiyat ve performans açısından çok başarılı buluyorum. Normalde 15 TL gibi bir fiyatı var ama indirim zamanında 8 TL'ye kadar düşüyor. Bu tarzda bir saç ürünü arıyorsanız, bu ürüne bir şans verebilirsiniz.
Yorumlarda en çok kullandığınız saç ürününü belirtmeyi ve bu ürün hakkındaki düşüncelerinizi yazmayı unutmayın ^^

Sevgiyle Kalın  ❤



















Devamını Oku »

26 Ağustos 2019 Pazartesi

13 GOİNG ON 30 - KEŞKE 30 OLSAM FİLM YORUMU

Herkese Merhaba ❤

Bugün size şeker gibi bir film ile geldim. Bu aralar çoğunlukla kitap ve film yorumu paylaştığımın farkındayım ama zamanımın çoğunu onlara ayırıyorum. Sınavlarım, stresim ve yoğunluğum bitti. Bende fırsat buldukça kitap okuyor ve film izliyorum. Tabi bitirir bitirmez de sizinle paylaşmaya çalışıyorum.


Filmin konusu: Jenna dış görünüşünden rahatsız ve kendisini bir türlü mutlu hissetmeyen bir kızdır. Sürekli dergileri karıştırıp, 30 yaşında kariyer sahibi, çekici ve başarılı kadınlara imrenerek bakar. 13. yaş günün de kendisini dolaba kilitlediği bir anda bu dileği gerçek olur ve Jenna yeni hayatına uyanır. O artık 30 yaşında çok başarılı ve çekici bir kadındır. Ancak tüm bu sahip olduğu şeyler mutlu olması için yeterli değildir. Jenna'nın yeni hayatına uyum sağlayabilmesi ve neler olduğunu öğrenebilmesi için tek ihtiyacı olan, en yakın arkadaşı Matt'dir. Ancak Jenna Matt'i gördüğünde onunda artık eskisi gibi olmadığını anlar.


Film konusundan da anlaşılacağı gibi fantastik bir komedi türünü içeriyor. Bu filmi çok severek izledim. Jenna karakterini canlandıran kişi inanılmaz tatlı ve başarılıydı. Tabi Matt'i de bir o kadar sevdim. Jenna'nın mimikleri, masumluğu, bir kadın bedeni içindeki çocuk ruhu beni çok güldürdü. Yaklaşık 1 buçuk saatlik bir film ama izlerken hiç bitmesin istedim. Tadı damağımda kaldı desem yeridir. Film ne kadar komedi filmi gibi görünse de bence düşündüren şeylerde vardı. Mesela hayattan ne dilediğine dikkat etmeni ve bulunduğun durum senin için umutsuz gibi görünse de aslında mutlu olmak için birçok sebebinin olduğunu anlatıyor.


Bu görseli eklemeden içim rahat etmezdi. Filmdeki en sevdiğim sahnelerden birisi oldu.


Yaşınız kaç olursa olsun ve ne yaşarsanız yaşayın içinizdeki çocuğun sesini dinlemekten asla vazgeçmeyin temalı bu gifi de buraya bırakıyorum. Filmi izleyip, yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın.

Sevgiyle Kalın  ❤









Devamını Oku »

22 Ağustos 2019 Perşembe

GRATİS KOZMETİK ALIŞVERİŞİ

Herkese Merhaba ❤
Uzun zamandır kozmetik alışverişi paylaşmadığımı fark ettim. Çünkü alışveriş yapmıyorum, paylaşım yapmamam çok normal :D Elime geçen bütün parayı kitaba yatırdığım için başka bir şey alamıyorum. Genelde eskisi gibi kozmetik ürünü almıyorum, sadece ihtiyacım olanları almak bana yetiyor. Dün de gratiste güzel bir indirim vardı. Bende küçük bir ihtiyaç alışverişi yaptım. 


mavinin her bir tonu

Ürünlerin hepsini tek tek açıklama işine girmiyorum. Zaten çoğunuzun kullandığı ve bildiği ürünler. Bende bu aralar yeni ürün arayışına girmek yerine, kullandığım ve memnun kaldığım ürünleri alıyorum. Rimel London Match Perfection çok severek kullandığım ve bittikçe yenisini aldığım ürünler arasında yer alıyor. Fiyat performans açısından oldukça başarılı bir ürün. 
Bea Beauty saç spreyini de ilk defa Ramazan bayramı indiriminde almıştım ve çok severek kullandım. Özellikle kokusu ve saça etkisi çok güzel. Bu sprey ile ilgili yakın zamanda inceleme yazısı yazacağım için çok fazla detaya girmiyorum. Dirty Works makyaj süngerini daha önce kullanmamıştım. Kullandığım diğer süngerlere göre yapısı bir tık sert geldi ama makyajı dağıtmak konusunda fena değil. 

Benim son zamanlarda yaptığım kozmetik alışverişi bu şekildeydi. Gratis Kart'a özel çeşitli indirimler var. Ben bu alışverişimde o indirimlerden yararlandım. Merak ettiğiniz bir şey olursa sorabilirsiniz. ^^
Sevgiyle Kalın ❤




Devamını Oku »

15 Ağustos 2019 Perşembe

MARİE LU - WARCROSS BİR SANAL GERÇEKLİK OYUNU / KİTAP YORUMU

Herkese Merhaba ❤

Umarım çok güzel bir bayram geçirmişsinizdir. Ben ilk 2 günü biraz yoğun geçirdim ama bayramın son 2 gününü tamamen kendime ayırdım. Bol bol film izledim, kitap okudum ve yeni bilgiler öğrendim. Şimdi de sizinle son zamanlarda okuyup bitirdiğim bir serinin, ilk kitabını paylaşacağım.


TANITIM 
On yıl önce başlayan bu tutku artık bazıları için gerçekten kaçmak için bir seçenek, bazıları içinse kâr etmek için bir kaynak haline gelmişti. İki yakasını bir araya getirmek için çabalayıp duran Emika Chen  bir ödül avcısı olarak çalışıyor, yasadışı olarak bahis oynayan Warcross oyuncularının peşine düşüyordu. Ancak ödül avcılığı kolay bir  iş değildi, rekabet fazlaydı ve ayakta kalmak giderek zorlaşıyordu. Kolay para kazanabilmek için Emika bir risk alarak Warcross Şampiyonası'nın açılış oyununu hacklemiş, bir glitch ile oyuna sızarak istemeden de olsa kendisini oyunun ortasında bulmuş ve bir gecede herkesin konuştuğu kişi haline gelmişti. 
Tutuklanacağına neredeyse emin olan Emika, oyunun yaratıcısı, genç milyarder Hideo Tanaka'dan bir çağrı aldığında şaşkına dönmüştü: Üstelik kendisine neredeyse reddedilmesi imkansız bir teklif sunulmuştu. Bu güvenlik sorununu ortaya çıkarabilmek için Hideo'nun bu seneki şampiyonada bir ajana ihtiyacı vardı ve bu iç için Emika'yı istiyordu. Hiç vakit kaybetmeden Tokyo'ya götürülen Emika, kendisini her zaman hayalini kurduğu geleceğin içinde bulmuştu. Faka  kısa süre içinde Warcross evreninin düşündüğünden çok daha tehlikeli olduğunu anlayacaktı. 


YORUM
Kitabı bitirir bitirmez hemen blog da yazısını yazmalıyım dedim ama şu an aklıma yazacak hiçbir şey gelmiyor. Sanırım ilk olarak Marie Lu'nun zekasını ve hayal gücünü övebilirim. Kitabın içeriği okuduğum hiçbir kitaba benzemiyor. Bambaşka bir kurgusu ve olay örgüsü var. Warcross sanal dünyası insanı içine öyle bir çekiyor ki hiç bitmesin istiyorsunuz. Özellikle Warcross oyunlarının  hepsine bayıldım. 
Kafa karışıklığı olmaması için kısaca anlatmaya çalışacağım. Ancak ne kadar sade cümlelerle anlatırsam anlatayım kafanız mutlaka karışacak. Bir sanal dünya düşünün,insanların gözlükler ve lensler ile bağlanabildiği bir oyun ortamı hayal edin. Dışarıda ne iş yaparsanız yapın veya nasıl bir insan olursanız olun oyunun içine girdiğiniz zaman seviyesini yükseltebilirsiniz. Bu oyunda kendi tasarımınızı en baştan yapmaya başlıyorsunuz. Bu oyun ortamı sizin bildiğiniz gibi pubg tarzı bir şey değil :D Yani bu oyunlarda sizin silahınız gücünüz, hızınız ve kesinlikle zekanız oluyor. Oyun kurucu Hideo küçük bir yaşta kodların içine gömülüp böyle bir sanal dünya yaratıyor. Bu dünyanın oyuncuları da yine Warcross seçmeleri ile yapılıyor. Oyun gruplar halinde oynanan bir oyun ve amacı karşı takımın cevherini ele geçirerek oyunu kazanmak. Buraya kadar sanırım her şey anlaşıldı. Yani öyle umut ediyorum :D


Kitaptaki asıl kızımız Emika Chen çok zor yollardan geçmiş ve berbat yaşam şartları içerisinde hayata devam etmeye çalışıyor. Evden kovulmamak için ve borçlarını ödeyebilmek için ödül avcısı olarak  çalışıyor. Hiçbiri sonuç vermediğinde ise son çare olarak Warcross oyununu hackleyip, oyunun içine sızıyor. Buradan sonra işler daha da karmaşık bir hal almaya başlıyor.
Kitabın tamamını soluk soluğa okudum. Her oyunda tempo  biraz daha yükseldi ve heyecan artmaya başladı. Kitabın içerisindeki betimlemeler, karakterler kısacası sanal dünya çok başarılıydı. Okurken Tokyo sokaklarını çok net bir şekilde hayal edebildim. Anka Süvarileri takımını çok sevdim. Hideo ve Emika arasındaki çekim ve uyumu da çok sevdim ama bir tık daha yoğun bir şeyler olabilirdi. Kitabın bir bilim kurgu kitabı olması sizi korkutmasın. Belki çok fazla bilimsel terim vardır okuması zor olabilir diye düşünebilirsiniz. Ancak yazarımız hakkını sadelikten yana kullanmış. Yani yazılım ile ilgili veya diğer konularda herkesin anlayabileceği kelimeler kullanılmış. Genel olarak çok sevdiğim ve çok kısa bir sürede bitirdiğim bir kitap oldu. Serinin 2. kitabını da bitirdim ama onun yorumunu birkaç gün sonra girmeyi düşünüyorum. Özellikle bilim kurgu, distopya, fantastik bu tarz kitapları okumayı sevenler bu kitaba bayılacaklar.

Siz bu yazarın daha önce bir kitabını okumuş muydunuz? Hadi yorumlarda buluşalım.

Sevgiyle Kalın ❤






Devamını Oku »

9 Ağustos 2019 Cuma

FİVE FEET APART - FİLM YORUMU

Herkese Merhaba ❤


Bugün size çok güzel bir film önerisi ile geldim. İzlerken hüngür hüngür ağladığım, saçımı başımı yolduğum ve kalbimi bıraktığım bu filmi eminim sizde çok seveceksiniz. Yazarken bile aklıma geliyor ve hüzünleniyorum. Normalde yapı olarak ne kadar mutsuz veya kırgın olursam olayım dışarıya karşı her zaman gülümserim. Arkadaş çevrem sürekli güldüğüm için benim ağladığıma pek inanamazlar. Kendim ile ilgili olan kötü olaylarla başa çıkabilme ve tüm üzüntülerimi küçük bir gülümsemenin arkasına saklamakta biraz ustalaştım. Ancak başkalarına karşı bu çizgimi asla koruyamıyorum. Çok fazla empati yaptığım için mi bilmiyorum ama bir zaman sonra karşımdaki kişinin sorunu benim sorunum, onun üzüntüsü benim üzüntüm oluyor. İzlediğim dizi, film veya okuduğum kitaplarda da bu durumu çok yaşıyorum. Bir keresinde izlediğim duygusal bir filmde başrol oyuncusu ölmüştü ve ben hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. En son yan komşumuz sesimi duyup cenaze var galiba diye koşarak gelmiş. Tabi beni gözleri şiş, salya sümük görünce biri mi öldü diye sordu ve ben izlediğim filmi düşünerek evet diye cevap verdim :D Bu da size saçmalama günlüklerim vol 754834 olsun :D  Neyse siz sayfayı terk etmeden hemen filmin konusuna geçelim.


ÖZET 
Stella Grant Kistik Fibrosiz hastası olan 17 yaşında bir genç kızdır. (Kistik Fibrosiz: Akciğerleri ve sindirim sistemini etkileyen genetik bir hastalıktır. ) Stella vaktinin çoğunu bir hastane odasında, bilgisayarı ile ve genel işlerini planlayarak geçirir. Her ne kadar bir odanın içine tıkılıp kalmış olsa da, enerjisi ile etrafındaki insanları etkilemeyi başarır. Stella'nın küçük bir odadan ibaret olan hayatı, hastanede tanıştığı ve kendisi gibi hasta olan Will Newman ile değişir. İkili her geçen gün birbirlerini daha yakından tanımaya ve daha iyi anlaşmaya başlar. Ancak hastalıkları sebebiyle aralarına belirli bir mesafe koymak zorundadırlar. Tüm olumsuzluklara rağmen kendilerine oluşturdukları bu küçük ve sınırlı alanda hastalığa karşı direnirler. Mesafeleri engel olarak görmezler ve sınırların dışına çıkmaya başlarlar.


YORUM
Bu filmi doya doya anlatasım var ama kelimeleri birleştirmekte ve hissettiğim duyguları yazıya dökmekte zorlanıyorum. Hani cümlelerin yetersiz kaldığı yerde derler ya anlatılmaz yaşanır diye aynı o durumdayım. İstiyorum ki herkes bu filmi izlesin, sevdiğine dokunmanın, sınır koymadan yakın olmanın ve zaman kavramının ne kadar önemli olduğunu anlasın. Benim hayatıma dokunduğu gibi sizinde hayatınıza dokunsun istiyorum. Genelde duygusal filmlerde alışık olduğumuz şeyler vardır. Birbirini seven insanlar kavuşamaz, biri ölür ya da ayrılmak zorunda kalırlar. Bunların hepsi insanın içini sızlatmak için yeterlidir ama bu film öyle değildi. Bu filmde sevgiden daha büyük bir şey vardı.
Stella'nın gücü beni çok etkiledi. Kendi dünyasında sorunlarla başa çıkma şekli, acı çekse bile en iyi şekilde atlatması, çevresindeki insanların mutluluğu ile mutlu olması ve küçük şeyler ile hayatına anlam katması çok güzeldi. Sanırım beni en çok yaşadığı çaresizliği, başkalarına çare olabilmek için paylaşması etkiledi.


Will ise tam tersi bir karakterdi. Stella gibi gününü planlamak ve hayatı için savaşmak yerine, her şeyi akışına bırakmış ve zaman ne getirse kabul etmeye hazır bir hale gelmiş.
Will'e göre zaman zaman kendi çizdiğimiz sınırların dışına çıkmak ve bazen risk almak gerekiyor. Filmde bu düşüncelerini dengede tutan kişi ise Stellaydı. Enerjisi ve yaşama sevinci ile Will'e hayata tutunmayı ve kendi yaşamına değer vermeyi öğretirken, Will ise Stella'ya kendi sınırlarının dışına çıkmayı ve mutlu olmak için küçük riskler almayı öğretti. Bende ikisinden de çok şey öğrendim.  Çevrene karşı ne kadar mutlu veya umursamaz görünürsen görün, eğer iç dünyanda ağır bir savaş veriyorsan ve kendini bir enkazın içinde yaşamaya zorluyorsan, o zaman durum çok daha kötü bir hal alıyor. Bu yüzden mutsuz olduğumuz zamanlarda durumu kabullenmek ve bizi mutlu edecek şeylere odaklanmamız gerekiyor.


Son olarak cümlelerimi genel bir özet şeklinde bitireyim. Filmde sevgi, kıymet, zaman, arkadaşlık ve aşk bunların üzerinde çok güzel durulmuş ve verilmek istenen mesaj izleyiciye yoğun bir şekilde ulaştırılmış. En azından benim için öyle oldu. Film bittikten sonra önemsiz olan bazı şeyleri ne kadar büyüttüğümü fark ettim. Sürekli yarını düşünmek ve geleceği planlamak yerine anın tadını çıkarmanın ve elindekilerle mutlu olmanın daha büyük bir şey olduğunu öğrendim. Sevdiğim insanlara sarılabilmek ve insanlarla arama koyacağım mesafeyi kendim belirliyor olmak benim için yeterli. Umarım bir gün hepinizin bu filmi izleme şansı olur.


Nefes almak için havaya ne kadar ihtiyaç duyuyorsak, sevdiğimizin dokunuşuna da ihtiyaç duyarız ama dokunmanın önemini hiç anlayamamıştım, onun dokunuşuna sahip olamayana kadar.


Bu hastalık bir hapis. Sana sarılmak istiyorum.

Film ile ilgili düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın ^^

Sevgiyle Kalın



Devamını Oku »

22 Temmuz 2019 Pazartesi

UYUMSUZ - DİVERGENT/ FİLM YORUMU

Herkese Merhaba ❤


ÖZET 
Geçen hafta çok güzel bir film izledim ve arayı fazla uzatmadan hemen yorumunu girmek istiyorum. 
kısaca filmin konusundan bahsedeyim. İnsanların içinde bulundukları toplum beş farklı bölgeye ayrılmıştır. Her bölge alanlarında kendi üzerine düşen çalışmaları yapmaktadır. 16 yaşına gelen insanlar bulundukları bölgede kalıp kalmayacaklarına karar verirler. Uyumsuzlar dışında herkesin toplumda bir yeri vardır. ancak uyumsuzlar hiç bir bölgeye uyum sağlayamayacakları ve tehdit oluşturacakları gerekçesi ile yakalanıp, öldürülmeye mahkum edilirler. Tris bir uyumsuzdur. 16 yaşına geldiği zaman kendisinden bir seçim yapması istenir ve Tris uyumsuz olduğunu bilmesine rağmen uyum sağlayabileceğini düşündüğü bir bölgeye geçiş yapar. Ancak işler sandığı gibi gitmez. Seçtiği bölgede tüm gözler üzerindedir. Bir yandan kimliği gizlemeye çalışırken, bir yandan da hayatta kalma mücadelesi verir. 


Konusundan da anlayacağınız gibi filmimiz bir distopya filmi. Distopya kitaplarını okumayı çok seviyorum ancak film izlemeye ayıracak zamanım fazla olmuyor. Bu filmi de bir arkadaşımın önerisi sayesinde izlemiştim. Filmin konusu, işleyişi ve oyunculuklar son derece başarılıydı.Özellikle ana karakterlerin oyunculuğunu çok beğendim. Film boyunca Allah'ım dört gibi bir adam nasip et diye dua etmiştim. O derece sevdim bu çocuğu :D


Bakınız sevilmeyecek gibi mi?  Neyse konudan uzaklaşmadan önce film ile ilgili sevdiğim ve sevmediğim şeylerden bahsedeyim. Aslında filmi genel olarak çok beğendim. Güçlüler tarafından kullanılan insanlar, kurmaya çalıştıkları yeni bir toplum düzeni ve güç gösterisi konulu şeyleri  seviyorum. Bu filmde  kullanılan teknolojiyi sevdim. İnsanların teste girip hangi bölgeye ait olduklarının belirlendiği ve korkuları ile yüzleştikleri küçük ama işlevi büyük makinelerden söz ediyorum. İnsanların korkuları ile yüzleştikleri çaresizlik içinde çıkar yol aradıkları bölümler izleyiciye çok iyi yansıtılmış.


Sanırım en sevdiğim sahnelerden birisi de bu bölümdü. 



Grupların 5 bölümden oluştuğunu yukarıda belirtmiştim. Eğer çeviri kurbanı olmadıysam bu gruplar: Bilgelik, Fedakarlık, Dürüstlük, Dostluk ve Cesurluk'tan oluşuyor. Tris ise kendisine en uygun olan grubu seçiyor. Spoiler vermemek için grubu söylemek istemiyorum ama zaten paylaştığım giflerden siz hangi grubu seçtiğini anlamışsınızdır. Yine de anlamamışsınız gibi devam ediyorum :D Seçtiği grupta kalmak ve atılmamak için elinden geleni yapmak zorundadır. Çünkü bir gruptan atılmakta en az uyumsuz olmak kadar kötüdür. Çünkü  uyumsuzlar gibi onlarda toplumda yer edinemezler. Tek fark öldürülmemeleri olabilir.


Filmin sonunu da en az kendisi kadar sevdiğimi söyleyebilirim. Tabi bazı fedakarlıklar ve kayıplar oldu ama onlar bile filmde çok güzel işlenmiş. Boş zamanlarında izleyecek film arayanlar, bu tarz filmlere ilgi duyanlar, kısacası herkes bu filmi mutlaka izlesin ^^

Sevgiyle Kalın ❤




Devamını Oku »

19 Temmuz 2019 Cuma

KİTAP ALIŞVERİŞİM / OKUOKU- BKMKİTAP- HEDİYE KİTAPLAR

Herkese Merhaba ❤


Aslında bugün amacım bir film yorumu paylaşmaktı ancak en son yaptığım paylaşımında bir film yorumu olduğunu görünce vazgeçtim. Onun yerine bir kitap alışverişi paylaşmak istedim. Bu alışverişimi farklı iki siteden yaptım ve aralarında hediye kitaplarda var. 


Bu kitapları okuoku sitesinden aldım. Sitenin en çok set kampanyalarını seviyorum ve elimden geldiğince faydalanmaya çalışıyorum. Bazen ciddi bir indirim yapıyorlar. Bu kitaplar arasında Ephesus yayınları tarafından çıkarılan ve çok merak ettiğim 2 kitabı set olarak aldım. Hem ciltli hem de çok uygun bir fiyata geldi.Gölge ve Kan kitabını Ağustos ayında okumayı planlıyorum ama acımasızlar kitabının yorumunu paylaşmıştım. Okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. Seri kitapları ve polisiye kitapları okumaktan Türk edebiyatı klasikleri okumayı ihmal ettiğimi fark ettim ve bu açığı kapatmak için Felatun Bey ile Rakım Efendi kitabı aldım. Küçük Prens ise benim çok sevdiğim kitaplarından birisi. Elimde olan kitabı çok sevdiğim bir yakınımın oğluna hediye ettiğim için yenisini alma ihtiyacı hissettim.


Bu kitapları ise bkm sitesinden aldım. Dediğim gibi Klasik kitaplara daha fazla önem vermem gerektiğini hissettiğim için bu alışverişimde Serenad, Fareler ve İnsanlar, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Fatih Harbiye kitaplarını aldım. Hepsi de okunması gerektiğini düşündüğüm kitaplar. Fatih Harbiyeyi geçen gün bitirdim. Yorumunu en kısa zamanda paylaşmaya çalışırım.


Son olarak ablamın hediyesi olan Sırça köşk ve kızım olmadan asla kitaplarına yer verip yazımı sonlandırıyorum. İki kitabı da çok merak ediyorum ama okumam gereken o kadar fazla kitap var ki hangisini ne zaman okurum bilmiyorum. 
Alışveriş yazılarım bitti sanmayın daha geçen hafta kitapyurdu sitesinden çok güzel kitaplar aldım. İndirim devam ediyor olması lazım. Pegasus yayınlarından 5 kitap 30 TL kampanyası vardı. Eğer bitmediyse bu kampanyayı kaçırmayın derim.

Sevgiyle Kalın ❤










Devamını Oku »

4 Temmuz 2019 Perşembe

THE MAZE RUNNER - LABİRENT ALEV DENEYLERİ / FİLM YORUMU

Herkese Merhaba ❤


ÖZET 
Geçenlerde paylaştığım Labirent serisinin 2. filmi ile geldim.İlk filmin yorumunu okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
Labirentte hayatta kalmaya çalışan ve bulundukları yerden kurtulmak isteyen insanlar Thomas'ın yardımıyla kaçmayı başarılar.Tabi bu kaçış büyük kayıpların verildiği, zorlu bir kaçıştır. Her şeyin bittiğini ve İsyandan kurtulduklarını düşünürler ancak hiçbir şey düşündükleri gibi olmaz. Labirentin iç dünyasındaki sorunları çözdüğünü düşünen Thomas ve arkadaşlarını dış dünyada daha büyük problemler bekliyordur.Ancak kendilerini bekledikleri tehlikenin farkına İsyan olarak bilinen gizemli organizasyonun, planlarına ulaştıktan sonra varırlar ve o zaman tekrar zorlu bir kaçış başlar. 


YORUM
Labirent serisi izlerken çok keyif aldığım ve hiç sıkılmadığım filmlerden birisi. İlk filmden sonra aksiyon ne kadar artabilir diye endişeleniyordum ama filmi izledikten sonra tüm endişelerimin yersiz olduğunu anladım. Bu filmde de güzel bir kaçış bizi bekliyor bu kaçış hem daha zorlu hem de daha aksiyonlu bir kaçış oluyor.

 

Thomas ve diğerleri İsyan'dan artık daha fazla şüpheleniyorlar ve bir şeylerin yanlış gittiğinin farkına varıyorlar. Bulundukları yerde insanlar bir hastalık yüzünden Deliye dönüşüyor ama bu deli kavramı sizin bildiğiniz kadar masum değil. Zombi gibi bir şey hayal edebilirsiniz. Hareket eden her şeye saldıran ve saldırdıkları kişileri de kendi hastalıklarını bulaştıran türler. Hatta direk zombi bunlar ama biz deli diyelim filmde öyle bahsediliyor bende çözemedim :D 2. filme dahil olan bu deliler, filmin izlenebilirliğini oldukça artırmış. Çünkü onların olduğu sahnede gerilim ve aksiyonu daha fazla hissedebiliyorsunuz. 


Filmdeki yeni oyuncuları da sevdim. Brenda filme uygun bir karakter olmuş ve bence kendi tarzını da gayet güzel yansıtmış. Brenda'yı yetiştiren ve kendisini babası gibi gören kişi ise (adını hatırlayamadım, idare edin ) filmdeki en sevdiğim karakterlerden birisiydi. Biraz çılgın, biraz korkusuz ve çok zeki.  


Bu sahne bence filmdeki en güzel sahnelerden birisiydi.


Birkaç basit sahne dışında film genel olarak hep Thomas'ın zekası üzerine kuruluydu. Spoiler vermeden nasıl anlatırım bilmiyorum ama diğer oyuncular çok fazla Thomas'ın gölgesinde kaldılar. Açıkçası diğer oyuncuları özellikle Minho ve Newt sahnelerini daha fazla görmek isterdim. 


Şu kıza olan nefretimi kusmadan yazımı sonlandırmak istemiyorum. İlk filmde beni pek rahatsız etmese de bu filmde Teresa'nın olduğu her sahnede gözlerimi devirmekten ve sahnenin bir an önce geçmesini beklemekten başka bir şey yapamadım. Oyunculuk olarak bir problem yok ama film boyunca bana kendisini hiç sevdiremedi. Benim film hakkındaki düşüncelerim bu şekilde. Eğer izlemediyseniz mutlaka bu seriye bir şans verin derim. 


Sevgiyle Kalın ❤






Devamını Oku »

2 Temmuz 2019 Salı

J.J. MCAVOY - ACIMAZSIZLAR / KİTAP YORUMU

Herkese Merhaba ❤

Yine yazmam gereken çok fazla kitap ve film yorumu birikti. Okuduğum bir kitabı veya izlediğim bir filmi hemen yazmaz da aradan uzun bir süre geçince yazmaya kalkarsam ciddi anlamda hevesim gidiyor. Bu yüzden de uzun süre yazı yazmayı ertelemiştim. Artık depresif ruh halinden kurtuldum ve sizinle geçen hafta bitirdiğim bir kitabın yorumunu paylaşmaya geldim.



TANITIM 

Karanlık hiç bu kadar tekinsiz olmamıştı... 
Melody Giovanni ve Liam Callahan,  biri İtalyan diğeri İrlandalı iki ailenin gözde çocuklarıdır. 
Birbirlerini daha önce tanımasalar da aileleri arasında yıllardır süren düşmanlığı sona erdirmek için evlenmeyi kabul ederler. 
Liam kontrol edebileceği, her isteğine boyun eğecek bir kadınla hayatını birleştirdiğini düşünmektedir ama Melody bu beklentilerinin aksine korkusuz, güçlü ve kesinlikle çok acımasızdır.  Melody ise Liam'ın nasıl birisi olduğunun farkındadır ama Callahanlarla yaşamanın bir yolunu bulması gerekmektedir çünkü iki ailenin düşmanları ortaktır ve ancak birlikte hareket ederlerse bir çözüm bulabileceklerdir. 


YORUM 

Kitabı çok karışık duygular içerisinde okudum. İlk başlarda yaşanan tüm olaylara duygusal bir açıdan baktığım için Liam ve Melody ikilisinden birazcık nefret etmiş olabilirim :D  Bazı yerler bu kadar da acımasızlık olmaz dedirtti. Tabi kitabın amacı ve konusu bu olunca ne olursa olsun şaşırmamak gerekiyor. Kitabı okurken beli bir yerden sonra olayların içine öyle bir dahil oluyorsunuz ki sayfaları ne hızla çevirdiğinizi anlayamıyorsunuz. Ben özellikle kitabın sonlarına doğru büyük bir keyifle okudum. Melody karakterini ayrı bir sevdim. Güzel, güçlü ve bir o kadar da acımasız olması dışında çok eğlenceli bir karakteri var. Özellikle kitabın bir bölümünde içinden konuştuğu kısımları okurken çok eğlenmiştim. Liam zor bir çocukluk dönemi geçirmiş ve ihtiyacı olan tek şeyin güç olduğunu düşünüyor. Çok güçlü olmasına rağmen her zaman daha fazlasını istiyor. Çünkü kendisinden güçlü düşmanları var. Karakterler tek başına değerlendirildiğinde de iyi ancak Liam ve Melody'nin birlikte hareket etmesi ve ikili arasındaki dengesiz uyum çok daha iyiydi. Kitapta çok fazla erotizm vardı ve bu durum beni gerçekten rahatsız etti. Hatta bir ara sırf bu yüzden okumayı bırakmayı bile düşünmüştüm. Tabi kitap çok akıcı olduğu için okumaya devam ettim ve iyi ki etmişim :D 
Kitap ile ilgili sevdiğim şeylerden birisi de yan karakterlere de çok başarılı bir şekilde yer verilmesiydi. Callahan ailesini yakından tanımak ve hepsinin ayrı ayrı hikayelerini okumak keyifliydi. 
Yazarın kalemini sevdim, zorlanmadan akıcı bir şekilde okuyabiliyorsunuz. Hayal gücüne ise diyecek lafım yok. Kitabın sonu beni çok merakta bıraktı. Bu yüzden devamını sabırsızlıkla bekliyorum. ^^

Sevgiyle Kalın ❤





Devamını Oku »

19 Haziran 2019 Çarşamba

KİTAP ALIŞVERİŞİ - BKM KİTAP

Herkese Merhaba ❤

mavinin her bir tonu


Bir süre film yorumu, kozmetik alışverişi ve kitap alışverişi yazısı yazmak arasında kararsız kaldım ama sonunda kitap alışverişi yazısı yazmaya karar verdim. Bu alışveriş hakkımı Alacakaranlık serisinin bu yeni baskısından yana kullandım. İnstagram hesabımda(bknz:kitapdedektifii) herkesin elinde bu kitapları görüyorum. Epsilon yayınevi tarafından çıkarılan 10.yıl özel baskıları öve öve bitiremiyorlar. Bende hem serinin filmlerini çok sevdiğim için, hem de baskıyı merak ettiğim için hemen almak istedim. Gerçekten tüm övgüleri hak eden bir baskı olmuş.Epsilon yayınevini tebrik etmek lazım ❤ Kitap kapakları, ciltleri kusursuz ve kitaplığım da çok güzel görünüyor. Ben seriyi bkmkitap.com adresinden aldım. Aldığım zaman kitapların 2 tanesinde indirim vardı. Yanlış hatırlamıyorsam 22 TL civarındaydı. Diğerlerinin net fiyatını hatırlamıyorum. 
İlk kitabı okuyup bitirdim, en kısa zamanda yorumunu girmeye çalışırım. Bu seri ile ilgili tek pişmanlığım önce kitapları okumamak oldu. Kitapta olaylar çok ayrıntılı ve başarılı bir şekilde işlenmiş. Filmde merak ettiğim her şeyin cevabını kitaplarda bulabiliyorum. Ayrıca okuduğum her sayfada filmdeki Edward ve Bella gözümün önüne geliyor. Bu da tabi hayal gücümü kısıtlıyor. Ancak bu durumdan fazla rahatsız değilim çünkü filmi onlar sayesinde bu kadar çok sevmiştim. 
Sizden ayrı kaldığım zamanlarda rahat durmadım ve 2 tane daha alışveriş yaptım. Elime ulaşır ulaşmaz yeni bir alışveriş yazısı daha yazacağım.

Siz Alacakaranlık serisinin bu yeni baskısı hakkında ne düşünüyorsunuz? ^^

Sevgiyle Kalın ❤









Devamını Oku »

27 Mayıs 2019 Pazartesi

JEAN CHRİSTOPHE GRANGE - ÖLÜLER DİYARI / KİTAP YORUMU

Herkese merhaba ❤

Sınavlarım bittiğine göre artık bol bol kitap okuyup sizinle paylaşabileceğim. Günün kitabı olarak da geçen gün bitirdiğim ve etkisinden çıkamadığım bir polisiye romanı seçtim.


TANITIM 
Cinayet büro amiri Stephane Corso, bir dizi striptizci cinayetini araştırmakla görevlendirildiğinde, ne peşinde olduğu katilin karmaşık ruh halinin ne de girmesi gereken karanlık dünyanın farkındadır. Soruşturma onu geçmişi şaibeli, goya hayranı bir ressama götürür. Philippe Sobieski'ye. Ressamla Corso arasındaki düello, porno ve sadomazoşizm dünyasının labirenlerinde bir kedi fare oyununa dönüşür. Gerilimin efendisi Grange, Ölüler Diyarı'nda insan doğasının kuytu köşelerini keşfe çıkarıyor. 

Sen kötüsün.
Sen bir katilsin.
Sen bir sapkınsın.
Senin kanın çürümüş, zehirli ve kokuşmuş bir kan. Soyun neyse kanında odur.
(Tanıtım Bülteninden))


YORUM 
Yine muhteşem hayal gücü ile yazılmış bir Grange romanı daha okudum. Kendisi polisiye türünde en sevdiğim yazar olmasına ve kalemini artık tanımama rağmen her kitabında beni şaşırtmayı başarıyor. Kitabın arka kapak yazısını okuduğum zaman cinsel içerikli çok fazla kısım olacağını anlamıştım. Aslında normalden daha fazla cinselliğe yer veren kitapları okurken rahatsız olurum ama Grange kitaplarında ne kadar çok yer verilse de rahatsız olmuyorum. Çünkü kitabın konusunu anlamam ve içeriği takip etmem için paylaşılan bilgilerin gerekli olduğunun farkında olarak okuyorum. Kitap 3 bölümden oluşuyor. İlk bölümde Stephane Corso adındaki cinayet büro amirinin üstelendiği, striptizci bir kız cinayetini anlatıyor. İlk cinayet kan donduracak cinsten. Katil kurbanlarını "şibari" adı verilen ustaca bir teknik ile öldürüyor ve polislere cinayetlerinin devamının geleceğini bildiren ipucu bırakmayı da ihmal etmiyor. Corso her ne kadar kendinden emin ve zeki bir polis olsa da, katilin zekası karşısında hep bir adım geride kalıyor. Soruşturma tıkanıp kalmışken, polislerin ellerine geçen bir şüpheli tüm ekibin adeta kurtarıcısı oluyor. Cinayetlerinde Goyanın ünlü tablolarından esinlendiği ve kurbanlarını buna göre öldürdüğü düşünülen tek şüpheli Phillippe Sobieski. Kötü bir geçmiş, suça yatkınlık, kurbanlar ile olan ilişkisi ve yaptığı resimlerin,katilin kurbanları öldürme tekniğine benzemesi mükemmel bir katil profili oluşturuyor. Kitabın ikinci bölümünde Sobieski ve onun yaşantısını öğreniyoruz. Son bölüm olan üçüncü bölüm de ise mahkeme süreci var. Toplanan deliller, çarpıcı yorumlar,başarılı avukatlar ve kurnaz bir şüpheli ile çekişmeli bir mahkemeye tanık oluyoruz. Kitabın her bölümünü büyük bir heyecan ile okudum. Zaten Grange romanlarını okumaya başladığımda dış dünyadan bağlantıyı koparıyorum. Final bölümü ise benim için en etkileyici bölümdü. İkinci bölümden itibaren heyecan artmaya ve ters köşeler kendini belli etmeye başlıyor. Bazı okuyucuların aksine ben Stephane Corso ile ilgili kötü bir izlenime kapılmadım. Evet sabit fikirli ve sert mizacı var ancak zeki ve olayları ele alma şekli bence profesyoneldi. Bunu kitabın başında pek anlayamasak da sonlarına doğru net bir şekilde anlıyoruz. Corso'nun ekibini pek sevemedim. Yardımcısı Barbie dışında akılda kalacak  birisi yoktu. Zaman zaman Corso yardımcısının gölgesinde kalsa da kitapta bunu kendisi de itiraf ediyor zaten. Gereksiz ayrıntılara girmeye başladığım için yorumlarımı burada bitiriyorum. Yoksa saatlerce kitabı ve yazarın zekasını övebilirim :D 
Yazarın okuduğum her kitabı çok güzeldi.Polisiye okumaya uzun bir ara verdikten sonra tekrar bir Grange kitabı ile dönüş yapmak harika oldu. Eğer sizde polisiye türünde kitaplar okumayı seviyorsanız, bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum. 👍

Sevgiyle Kalın ❤









Devamını Oku »

22 Mayıs 2019 Çarşamba

SUSAN DENNARD - DOĞRULUK CADISI / KİTAP YORUMU

Herkese merhaba ❤



TANITIM 

Üç büyük imparatorluğun hüküm sürdüğü bir kıtada cadılık yeteneğine doğuştan sahip olanlar, bunun kendilerini diğerlerinden farklı kıldığını gayet iyi bilirler.
Ancak bu topraklarda büyüler kadar sorunlar da çeşitli ve fazladır.

 Doğruyu yalandan ayırt edebilen nadir bir güce sahip Safiya; lonca efendilerinden imparatorlara, hükümdarlık hayalleri kuran eski savaş kahramanı komutanlardan paralı askerlik yapan Kan cadılarına kadar pek çok düşmandan kendini korumak ve gizlemek zorundadır. İnsanların duygularını ve bağlarını görebilme yeteneğine sahip Iseult ise, kavmini terk etmiş olmasından dolayı bir hedef haline gelmiştir.

Safiya ve Iseult boyun eğmek zorunda oldukları yazgıya göre değil, kendi tercihleri ile çizdikleri bir yolda hayatlarını yaşamak istemektedir. Fakat yaklaşmakta olan savaşın gölgesi, iki cadının özgür yaşama hayallerinin üzerine  kara bir bulut gibi çöker. 


YORUM 

Kitabı okuoku sitesinden çok indirimli bir fiyata almıştım. 496 sayfa ve ciltli bir kitap olmasına rağmen 7.50 TL gibi bir fiyata aldığımı hatırlıyorum. İçinde cadı olan kitapları veya dizileri oldum olası sevmişimdir. Her ne kadar sevsem de cadılık bilgim Vampir Diaries dizisindeki Bonnie Bennetin, "phasmatos İncendia" cümlesinden ibaret olduğu için beklentimi orta düzeyde tutmaya karar verdim. Peki beklentimi karşıladı mı? Evet fazlasıyla karşıladı. Açıkçası kitabın ilk 100 sayfasını okurken biraz zorlandım ve kafam karıştı. Çünkü ilk başlarda yazar çok fazla cadıdan bahsetmiş. Doğruluk cadısından tutunda bağ cadısı, ateş cadısı, ses cadısı, rüzgar cadısı, kan cadısı derken beynim allak bullak oldu. (Okurken sizinde oldu eminim :D) 
Ancak okudukça karakterleri daha iyi tanımaya ve olayları daha iyi kavramaya başladım. O zaman kitap daha akıcı geldi ve okunması kolaylaştı. Gerçekten özgün ve farklı konuya sahip bir fantastik roman okuduğumu düşünüyorum. Kitabın içerisinde aşk, macera, gizem hepsinden bir doz vardı ancak arkadaşlık ön plandaydı. Bu benim çok hoşuma gitti.
Genel olarak beğendiğim ve okurken keyif aldığım bir kitap oldu. Karakterlerin birbirleri ile olan uyumu, arkadaşlık bağının bu kadar güzel işlenmesi, farklı bir konuya sahip olması ve akıcılığı kitabın en çok sevdiğim yönleri oldu. Yazım yanlışları ve kelime hataları da vardı ancak beni pek rahatsız etmedi. Kitabın sonundan anladığım kadarıyla devamı var. Iseult ve Safiya'nın macerasını merak ettiğim için bulursam mutlaka diğer kitapları da alacağım. Sizde denk gelirseniz bu kitaba bir şans verebilirsiniz. Şimdiden keyifli okumalar ^^ 

Sevgiyle kalın ❤





Devamını Oku »

8 Mayıs 2019 Çarşamba

ANNELER GÜNÜ İNDİRİMİ ALIŞVERİŞİ

Herkese merhaba ❤


Anneler günü indirimi başlar başlamaz alışverişe koşanlar burada mı? ^^
Normal fiyatlara bakıldığı zaman en iyi indirimler böyle günlerde oluyor ve güzel bir ihtiyaç alışverişi yapabiliyoruz. İndirim olmadığı zamanlarda ihtiyacım olmadığı sürece hiçbir şey almıyorum. Hele eskiden çok uygun bir fiyata aldığım ürünün indirimde bile çok pahalı olması, sürekli alışveriş yapmamı erteliyor. Bende hazır ihtiyaçlarım birikmişken bu indirimi değerlendirip bir alışveriş yaptım. 

MAVİNİN HER BİR TONU

Ağız ve diş sağlığına oldum olası önem veren birisiyim ama buna rağmen dişçiye gitmekten evin yolunu bulamıyorum :D Bu indirimde aldığım ürünleri eskiden de çok kullanırım. 
Listerine Advenced White ağzı bakım suyu benim düzenli olarak kullanmaya dikkat ettiğim ürünlerden birisi. Ağızda çalkalama işlemi sonrası hafif bir sızı oluşsa da kısa bir süre içinde geçtiği için fazla rahatsız etmiyor. Fırçalama sonrası ağızda ferahlık sağlıyor ve düzenli kullanımda diş renginin açılmasında da gerçekten etkili. 
Diş macunu konusunda bir türlü karar veremedim. Sürekli yeni bir macun deniyorum. En uzun süre kullandığım marka sensodyne ve signal oldu. En son signal white now diş macununu kullanıyordum ve oldukça memnunum. Henüz bitmemesine rağmen signal beyazlatıcı sistem macununu da denemek için aldım. 
Active dental flossers diş iplerini daha önceden kullanmamıştım. Paketin içerisinde 50 tane var ve bence işimi görür. 

MAVİNİN HER BİR TONU

Bazılarının aksine kozmetik mağazası falan gezmeyi pek sevmem. Hele ürünleri elime, koluma deneyip karar verme sürecine hiç girmem. Genelde alacaklarımı bir kağıda yazar o şekilde hızlı bir alışveriş yaparım. Eğer vakit öldürmek istiyorsam gezerim orası ayrı tabi :D 
 Özel günler dışında fondöten kullanmayı sevmediğim için elimin altında mutlaka bb krem bulunduruyorum. Genelde sürekli kullandığım görselde gördüğünüz bu iki marka var. Başka markalar deneyip kendimi hiç riske atmıyorum. 
Garnier BB Kremin iki rengi var. Açık ve orta. Bazıları cilt tonuna uymadığından ve çok fazla sivilce yaptığından şikayetçi ama bende kesinlikle öyle bir sorun olmuyor. Açık renginin benim cilt tonumla çok iyi bir şekilde uyuştuğunu düşünüyorum. Ayrıca sivilce veya leke gibi bir problem olmadı.
Pure Beauty BB Kremin yazısını daha önceden girmiştim. buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Bittikçe almam ürünü ne kadar sevdiğimi gösteriyor diye umuyorum :D 
Rimmel London Stay Matte Transparan Pudrayı da bir ara çok fazla kullanmıştım. ancak yeni ürünler denediğim için araya başka markalar girmişti. Hazır pudra ihtiyacım varken tercihimi kendisinden yana kullandım. Saydam bir pudra olduğu için herhangi bir kapatıcılığı yok ancak yağlanmayı çok başarılı bir şekilde kontrol altına alıyor. En sevdiğim yanı ciltte pul pul görünmemesi ve uzun süre dayanıklı olması. Ayrıca makyajı sabitleme konusunda da çok iyi iş çıkarıyor. 

MAVİNİN HER BİR TONU

Makyaj pamukların da watsons da 3 al 2 öde kampanyası vardı. Genelde böyle indirimleri değerlendiriyorum ama bu makyaj pamuğunun sayısı çok fazla olduğu için bana yetiyor. Bu yüzden bir tane almakla yetindim. Ağda konusunda Sesu markasını çok başarılı buluyorum. Ayrıca ağda bezini bu şekilde almak hem daha uygun fiyatlı hem de daha uzun süre kullanışlı oluyor. 

Benim anneler günü indiriminden aldıklarım bu şekilde. Tüm ihtiyaçlarımı bu indirim sayesinde tamamladım. Siz indirimi nasıl değerlendirdiniz ? 

Sevgiyle Kalın ❤ 






Devamını Oku »

6 Mayıs 2019 Pazartesi

THE MAZE RUNNER - LABİRENT ÖLÜMCÜL KAÇIŞ / FİLM YORUMU

Herkese hayırlı, bereketli Ramazanlar ❤

Geçen gün paylaştığım kitap yorumundan sonra bugün bir film yorumu çok iyi gider diye düşündüm. Ben genelde sahur sonrası uyumuyorum. Çünkü iş için tekrar kalkmam gerekiyor o da benim için çok zor oluyor. Bunun yerine o süreyi film izleyerek ya da kitap okuyarak geçirmeye çalışıyorum. Bu yüzden Ramazanda sizin için bol bol film yorumu paylaşacağım. Geçenlerde Labirent ölümcül kaçış filmini izledim. "yuhh bu filmi daha yeni mi izliyorsun" diyenleriniz olabilir. Ancak hiç izlemeyenler de var diye yapıştırıyorum cevabı :D 
Herkesin izleyip hakkında çok konuştuğu filmleri 5 yıl sonra izlemek gibi bir huyum vardır. "Çünkü gündemde olanı herkes konuşur ama marifet 5 yıl sonra  konuşmak" dedi yazar :D Neyse kılıf uydurmayı bırakıp film yorumumuza dönüyorum. 


Bu filme bir film arayışındayken denk gelmiştim. Seri filmi olduğunu ve aynı zamanda kitapları olduğunu öğrendiğimde hemen başladım. En yakın zamanda kitaplarını da okumaya çalışacağım. Filme başlamamdaki diğer bir neden de Dylan O'brien oldu. Kendisi çok sempatik ve başarılı bulduğum bir oyuncudur. Teen Wolf dizisinde tanıyıp orada en sevdiğim oyuncu ilan etmiştim. Her ne kadar diziyi yarım bıraksam da Stiles için hep, bir kurt adamın en yakın arkadaşı olmaktan çok daha fazlasını hak ediyor diye düşünüyordum :D Sonunda bir filmini izlemek nasip oldu.


Filmin Konusu: 
Thomas  hafızasını kaybetmiş bir şekilde, kendisi gibi bir grup çocuğun yanına gönderilir. Etrafı büyük duvarlar ile çevrili, Kayran adı verilen bu yerde hiç kimse adından başka bir şey hatırlamıyordur. Herkes burada tehlikeden uzak bir şekilde yaşamaya alışmış, dışarı çıkma hayalleri yavaş yavaş tükenmiştir. Ancak Thomas diğerlerinin beklediği gibi davranmaz. Neden labirentte olduklarını ve Labirentten nasıl çıkacaklarını sorgulamaya başlar. Thomas'ın gelişi ve Kayranda 3 yıldır var olan kurallara uymaması büyük sorun oluşturur. Her 30 günde bir asansör ile aralarına biri gönderilir. Thomastan sonra gönderilen kişinin son olması ve Teresa adındaki kızın  gelir gelmez Thomas'ın adını sayıklaması işleri daha da karmaşık bir hale sürükler. Thomas hem geçmişini hatırlamanın hem de Labirentten kaçmanın yollarını aramaya başlar. 

Film Yorumu: 
Film benim için neden daha önce izlemedim diye pişmanlık yaşadığım filmlerden birisi oldu. Konusu, kurgusu, oyuncuları bence çok başarılıydı. Özellikle Dylan O'brien oyunculuğunu çok beğendim. Kitabını okumadığım için ne şekilde benzer ve farklı yönleri vardı bilmiyorum ama genelde kitaplar daha başarılı oluyor. Keşke önce kitabı okuyup sonra filmini izleseydim diye bu konuda da  hafif bir pişmanlık yaşıyorum.
Labirentin kurgusu, sürekli değişmesi, koşucuların her sabah labirenti keşfe çıkmaları gibi daha bir çok unsur çok güzel anlatılmış.
Oyuncu kadrosu genç oyunculardan oluşuyor ve her oyuncu ayrı ayrı çok başarıydı. Tabi arada ön plana çıkanlar var zaten onlarda asıl direniş grubunu oluşturuyor. Spoiler vermek istemediğim için sadece yüzeysel bir yorum yapabiliyorum. Bu yüzden filmi çok beğendiğimi söylemem ve izlemeniz için tavsiye etmem yeterli olur. Olsun yani :D
Şimdi en çok sevdiğim kısma spoiler kısmına geçebiliriz.

Dikkat bu kısımdan sonrası spoiler içerir ! 

Oh be sonunda geldik şu kısıma. Şunu yazmayım, bu da olmaz  bunu dersem de spoiler olur diye düşünmekten film yorumlaması yapamıyorum. Neyseki bu kısımda rahat rahat takılabilirim. 


İşte meşhur Thomasımız kayrana teşrif ediyor. Bu Gally de beni filmin başından sonuna kadar aşırı sinir etti. Her şeye bir itiraz, bir kabul edememe falan, bir düş şu çocuğun yakasından be :D 



Niye bilmiyorum ama bu sahnelerde benim çok hoşuma gitti. Belirli bir grup halinde yaşayan ve isimlerinden başka bir şey hatırlamayan insanların bu şekilde arkadaşlık yapmaları,duvara isimlerin yazılıp, ölenlerin isimlerinin çizilmesi bence güzel bir detay olmuş.



İşte  en favori sahnem :D Burada zaten böyle bir hamle beklemiştim. Çocuk labirent hakkında anlatılan tüm kötü hikayeleri ve kötü sonları dinlemesine rağmen kendini içeri attı. Minhonun Thoması görünce "tebrik ederim, az önce kendini öldürdün" demesi Labirentte fazlaca zaman geçiren birisinin söyleyebileceği en net cümleydi sanırım :D 


O kadar erkeğin içerisine gönderilen son kişinin bir kız olması, kızın gelir gelmez Thomas'ın adını haykırması ve milletin Thomas'a bakışı :D 


Bu gifimiz de labirentin içini merak edenlere gelsin :D 



Koşucu nedir, nasıl olunur adlı gifimiz ektedir :D Labirente gelen herkesi koşucu yapmıyorlar çünkü belirli bir süre içerisinde geri Kayrana dönmeleri gerekiyor. Bunu da hızlı ve hafızası kuvvetli insanlar yapabiliyor. 


Bu görsel de Kore Fanlarına gelsin ^^


En duygulandığım sahne burasıydı. Tamam itiraf ediyorum ağladım. 


 En sevdiğim 3'lü ile kapanışı yapıyorum ^^
💞 Minho, Thomas, Newt 💞

Spoiler kısımlarını bazen merakımıza yenik düşüp okuyabiliyoruz diye çok fazla detay vermedim. En azından öyle umuyorum. Herkesin film zevki farklıdır. Her film her insanda aynı etkiyi yaratmaz.  Bende bu film hem izlediğimde hem de bittiğinde çok güzel bir etki bıraktı. Bu yüzden izlemeyen herkese öneririm. 

Sevgiyle kalın ❤



Devamını Oku »