12 Nisan 2019 Cuma

ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ

Herkese Merhaba ❤

Bugün uzun zamandır yazmadığım bir konu hakkında yazı girmeye karar verdim. Uzun zamandır gezi planları yapıyordum ama sürekli şehir dışı için engeller çıkıyordu. Bende gezmeye, yaşadığım şehirden başlamak istedim ve Ankara da gezilecek yerleri araştırıp kendime bir gezi listesi oluşturdum.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi 


Ulucanlar Cezaevi 1925 yılında kurulmuş ve 81 yıl boyunca birçok mahkuma ev sahipliği yapmıştır. Mahkumlar arasında tanınmış şairler, edebiyatçılar, yazarlar ve siyasetçilerde bulunmaktadır. (Nazım Hikmet Ran, Necip Fazıl Kısakürek, Deniz Gezmiş, Ahmet Arif, Yılmaz Güney, Bülent Ecevit... gibi isimler de bulunmuştur.)
Farklı fikir ve görüşleri nedeni ile bir araya gelen o kadar insanın yaşadığı zorlukları, bulundukları ortamları, o günün izlerini halka aktarabilmek ve az da olsa yaşatabilmek için cezaevi restore edilerek 2011 yılında müze olarak tekrar halka açılmıştır.


Cezaevi farklı bölümlerden oluşuyor. Her kapı farklı bir koğuşa, avluya ve sokağa açılıyor. Ne yazık ki telefonumun şarjı çok az olduğu için tüm bölümleri çekmeye fırsatım olmadı. Ayrıca uzun uzun bilgilendirici yazılarda yazabileceğimi zannetmiyorum. En azından Ankara da gezilmeye değer böyle bir yer olduğunu bilin diye birkaç görsel ekleyeceğim.


Koğuş girişindeki gardiyanın yüz ifadesinden, çevresinde ki eşyalara kadar her şey dönemi çok güzel bir şekilde yansıtıyor.


Koğuş bölümlerinde en çok beğendiğim bölümlerden biri de burası oldu. Görselde ki bu yer mahkumların kaldığı koğuşun bir bölümü.  Saz çalan birisi ve etrafında geleceğini, geçmişini, ailesini ve daha fazlasını düşünen mahkumlar...



Cezaevi müzesine adımınızı atar atmaz bambaşka bir havaya bürünüyorsunuz. Üzerinize bir hüzün çöküyor ve adete adım attığınız her yerde bir yaşanmışlık olduğunu hissediyorsunuz. En azından bende tam olarak böyle oldu. En ince ayrıntısına kadar her şeyin düşünülmesi gerçekten etkileyiciydi. Özellikle heykellerin gerçekçiliği bende sürekli sanki onlarla berabermişiz hissi yarattı.


Koğuşların içerisinde o dönemde kalan mahkumların eşyalarının sergilendiği bölümler vardı. Maalesef şarjım beni yarı yolda bıraktığı için sadece bu fotoğrafı çekebildim. Eğer bir gün gitme şansınız olursa diğerlerine kendiniz bakıp uzun uzun incelersiniz.


Bir başka koğuşta yatakhaneler ve hangi mahkumların kaldığını belirten yazılar vardı. Bir çok siyasetçinin, yazarın veya dönemin önemli isimlerinin hayatlarını ve neden yollarının bu cezaevinden geçtiğini de bu şekilde öğrenmiş oluyorsunuz.


Mahkumların kullandıkları mutfak eşyaları.


Dış alanda bulunan ve mahkumların kullandığı berber.



Beni şüphesiz en çok etkileyen yerlerden birisi bu hücreler oldu. Bazı hücrelerin kapısı açık bırakılmış bazılarını ise sadece küçük bir alandan görebiliyorsunuz. Bu bölüme girdiğiniz anda tüm alanı dolduran ses tüm tüylerinizi ürpertiyor. Mahkumların gardiyanlara bağırması, gardiyanların soğuk tepkisi hepsi çok iyi yansıtılmış. Özellikle hücrenin birinde mahkumun bir tanesi "Gardiyan annem geldi, ne olur onu bir kere göreyim çıkarın beni " diye bağırıyordu. O zaman çok duygulanmıştım.


İlk başta da dediğim gibi girdiğiniz her bölüm sizde farklı bir etki bırakıyor. Bu bölümde de mahkumların ailelerine yazdığı ve ailelerinden aldıkları mektuplar vardı. Her mektup ayrı bir özlem ayrı bir hüzün barındırıyordu.


Mahkumlardan bazılarının idam edildiği yer. 


Fotoğraf çok net değil ama yine de merak edenler için eklemek istedim.

Daha fazla bilgi vererek, ayrıntılı bir şekilde anlatmak isterdim ama sanırım bu konuda pek iyi değilim. En azından görsellerle kendimce tanıtmaya ve bilgi vermeye çalıştım. Umarım beğeneceğiniz bir yazı olmuştur. 

Sevgiyle Kalın ❤














Devamını Oku »

8 Nisan 2019 Pazartesi

AMY ENGEL - DEVRİMİN KIZI KİTAP YORUMU

Herkese Merhaba ❤

En son kitap yorumu olarak Amy Engel Kurucunun kızının yorumunu paylaşmışım. Kitapları peş peşe bitirmeme rağmen yazı girmeye bir türlü fırsat bulamadım. 

Amy Engel - Devrimin Kızı: 

Kitabın konusuna tekrar değinmeme gerek yok sanırım. Zaten ilk kitabın yorumunda bahsetmiştim. Eğer ilk kitabı okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. Kitap hakkındaki genel düşüncelerim de bir değişme olmadı. Kitabı gerçekten çok sevdim. Bu kitap da aşk konusuna daha az yer verilmiş onun yerine bir tık aksiyon yükseltilmiş. Ona rağmen çok fazla hareketli ve nefesinizi tutup okuyacağınız kadar yüksek tempolu değildi. Kitabın konusu ile uygun bir akıcılıkta devam ediyor. Okurken tadı damağımda kaldı. Aslında çok fazla uzayan serileri sevmiyorum. Çünkü genelde belirli bir yerden sonra konular zorlama gelmeye başlıyor. Bu şekilde düşüncelerim olumlu yöndeyken bitirilmesini daha çok seviyorum. Bu kitap da tam yerinde bitti. Son derece akıcı, hafif tempolu ve okuması keyifliydi. ilk kitabında da belirttiğim gibi kitap distopya türü için çok hafif kalmış. Bu yüzden seriye distopik bir kitap okumak için başlarsanız hayal kırıklığına uğrama ihtimalini çok yüksek. Ancak akıcı ve kolay okunan bir kitap olarak başlarsanız kesinlikle çok seveceğinizi düşünüyorum. 


Bu kısımdan sonrası spoiler içerir !

Sanırım film veya kitap yorumu yazarken en sevdiğim kısım bu spoiler içerir uyarısı vermek oluyor :D Rahat rahat istediğim gibi yazabiliyorum. ilk kitap da biraz bahsedilen çit dışına çıkarma olayı bizim kız Ivy'nin başına gelince biraz şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Açıkçası Bishop'u öldürmek için kullanacağı zehiri kendisi içer ve kitap ışık hızıyla Türk dizilerine bağlar diye düşünmüştüm.Ancak Ivy beni şaşırttı ve öldürme planını itiraf etti. Garip bir şekilde kızın çit dışına atılmasına mutlu oldum. Çünkü ilk kitap da  çit dışında yaşamanın imkansız olduğu, kimsenin oradan dönemediği veya hayatta kalamadığı ile ilgili kısımlar vardı. ikinci kitap da bize çitin dışı ile ilgili verdiği bölümleri de ayrıca sevdim. Zaten kitabın distopya türü ile anılması da buradan kaynaklanıyor. Yoksa gerçekten aşk romanı havası var.  

Bishop'un sevdiği kızın peşinden geleceğini biliyordum. O yüzden kavuşma sahnesinde fazla duygu belirtisi göstermedim :D Ama ama ama her kitap da olduğu gibi ana karakterimiz Ivy'e de bir ara gıcık olmaya başlamıştım. Özellikle kendisi için hayatını tehlikeye atan, Başkanın oğlu olmasına rağmen ailesini ve tüm imkanlarını sevdiği kız için geride bırakan Bishop'a karşı soğuk ve sert davranması çok sinirimi bozmuştu. Neyse ki çabuk toparladılar. Ivy'nin ablasına da kitap boyunca inanılmaz gıcık oldum ama kendi kardeşinin elinden ölümü hak etti mi orası tartışılır. 
Bishop karakterini tekrar tekrar övmeme gerek yok sanırım. Artık en sevilen kitap karakterlerinde baş köşelerde bir yerlerde takılıyor :D  Sonuç olarak bu seri, çok kısa bir sürede okuduğum, akıcılık ve konu olarak çok beğendiğim ancak distopik alanda biraz eksik bulduğum bir kitap oldu. Kitaplığımın en güzel köşesinde yerini aldı. Kitaplığımın en güzel köşesi ciltli kitapların bulunduğu bölüm. Bu kitabın kapağını övmeye fırsatım olmadı. Hazır kendi kendime konuyu açmışken araya sıkıştırayım :D  Kitapların ikisi de ciltli ve kusursuz bir kapağı var. Ciltli olmasına rağmen ikisini 30 TL ye aldım. 
Siz kitap hakkında ne düşünüyorsunuz. Yorumlarınızı benimle paylaşırsanız çok sevinirim ^^

Sevgiyle Kalın ❤














Devamını Oku »