27 Mayıs 2019 Pazartesi

JEAN CHRİSTOPHE GRANGE - ÖLÜLER DİYARI / KİTAP YORUMU

Herkese merhaba ❤

Sınavlarım bittiğine göre artık bol bol kitap okuyup sizinle paylaşabileceğim. Günün kitabı olarak da geçen gün bitirdiğim ve etkisinden çıkamadığım bir polisiye romanı seçtim.


TANITIM 
Cinayet büro amiri Stephane Corso, bir dizi striptizci cinayetini araştırmakla görevlendirildiğinde, ne peşinde olduğu katilin karmaşık ruh halinin ne de girmesi gereken karanlık dünyanın farkındadır. Soruşturma onu geçmişi şaibeli, goya hayranı bir ressama götürür. Philippe Sobieski'ye. Ressamla Corso arasındaki düello, porno ve sadomazoşizm dünyasının labirenlerinde bir kedi fare oyununa dönüşür. Gerilimin efendisi Grange, Ölüler Diyarı'nda insan doğasının kuytu köşelerini keşfe çıkarıyor. 

Sen kötüsün.
Sen bir katilsin.
Sen bir sapkınsın.
Senin kanın çürümüş, zehirli ve kokuşmuş bir kan. Soyun neyse kanında odur.
(Tanıtım Bülteninden))


YORUM 
Yine muhteşem hayal gücü ile yazılmış bir Grange romanı daha okudum. Kendisi polisiye türünde en sevdiğim yazar olmasına ve kalemini artık tanımama rağmen her kitabında beni şaşırtmayı başarıyor. Kitabın arka kapak yazısını okuduğum zaman cinsel içerikli çok fazla kısım olacağını anlamıştım. Aslında normalden daha fazla cinselliğe yer veren kitapları okurken rahatsız olurum ama Grange kitaplarında ne kadar çok yer verilse de rahatsız olmuyorum. Çünkü kitabın konusunu anlamam ve içeriği takip etmem için paylaşılan bilgilerin gerekli olduğunun farkında olarak okuyorum. Kitap 3 bölümden oluşuyor. İlk bölümde Stephane Corso adındaki cinayet büro amirinin üstelendiği, striptizci bir kız cinayetini anlatıyor. İlk cinayet kan donduracak cinsten. Katil kurbanlarını "şibari" adı verilen ustaca bir teknik ile öldürüyor ve polislere cinayetlerinin devamının geleceğini bildiren ipucu bırakmayı da ihmal etmiyor. Corso her ne kadar kendinden emin ve zeki bir polis olsa da, katilin zekası karşısında hep bir adım geride kalıyor. Soruşturma tıkanıp kalmışken, polislerin ellerine geçen bir şüpheli tüm ekibin adeta kurtarıcısı oluyor. Cinayetlerinde Goyanın ünlü tablolarından esinlendiği ve kurbanlarını buna göre öldürdüğü düşünülen tek şüpheli Phillippe Sobieski. Kötü bir geçmiş, suça yatkınlık, kurbanlar ile olan ilişkisi ve yaptığı resimlerin,katilin kurbanları öldürme tekniğine benzemesi mükemmel bir katil profili oluşturuyor. Kitabın ikinci bölümünde Sobieski ve onun yaşantısını öğreniyoruz. Son bölüm olan üçüncü bölüm de ise mahkeme süreci var. Toplanan deliller, çarpıcı yorumlar,başarılı avukatlar ve kurnaz bir şüpheli ile çekişmeli bir mahkemeye tanık oluyoruz. Kitabın her bölümünü büyük bir heyecan ile okudum. Zaten Grange romanlarını okumaya başladığımda dış dünyadan bağlantıyı koparıyorum. Final bölümü ise benim için en etkileyici bölümdü. İkinci bölümden itibaren heyecan artmaya ve ters köşeler kendini belli etmeye başlıyor. Bazı okuyucuların aksine ben Stephane Corso ile ilgili kötü bir izlenime kapılmadım. Evet sabit fikirli ve sert mizacı var ancak zeki ve olayları ele alma şekli bence profesyoneldi. Bunu kitabın başında pek anlayamasak da sonlarına doğru net bir şekilde anlıyoruz. Corso'nun ekibini pek sevemedim. Yardımcısı Barbie dışında akılda kalacak  birisi yoktu. Zaman zaman Corso yardımcısının gölgesinde kalsa da kitapta bunu kendisi de itiraf ediyor zaten. Gereksiz ayrıntılara girmeye başladığım için yorumlarımı burada bitiriyorum. Yoksa saatlerce kitabı ve yazarın zekasını övebilirim :D 
Yazarın okuduğum her kitabı çok güzeldi.Polisiye okumaya uzun bir ara verdikten sonra tekrar bir Grange kitabı ile dönüş yapmak harika oldu. Eğer sizde polisiye türünde kitaplar okumayı seviyorsanız, bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum. 👍

Sevgiyle Kalın ❤









Devamını Oku »

22 Mayıs 2019 Çarşamba

SUSAN DENNARD - DOĞRULUK CADISI / KİTAP YORUMU

Herkese merhaba ❤



TANITIM 

Üç büyük imparatorluğun hüküm sürdüğü bir kıtada cadılık yeteneğine doğuştan sahip olanlar, bunun kendilerini diğerlerinden farklı kıldığını gayet iyi bilirler.
Ancak bu topraklarda büyüler kadar sorunlar da çeşitli ve fazladır.

 Doğruyu yalandan ayırt edebilen nadir bir güce sahip Safiya; lonca efendilerinden imparatorlara, hükümdarlık hayalleri kuran eski savaş kahramanı komutanlardan paralı askerlik yapan Kan cadılarına kadar pek çok düşmandan kendini korumak ve gizlemek zorundadır. İnsanların duygularını ve bağlarını görebilme yeteneğine sahip Iseult ise, kavmini terk etmiş olmasından dolayı bir hedef haline gelmiştir.

Safiya ve Iseult boyun eğmek zorunda oldukları yazgıya göre değil, kendi tercihleri ile çizdikleri bir yolda hayatlarını yaşamak istemektedir. Fakat yaklaşmakta olan savaşın gölgesi, iki cadının özgür yaşama hayallerinin üzerine  kara bir bulut gibi çöker. 


YORUM 

Kitabı okuoku sitesinden çok indirimli bir fiyata almıştım. 496 sayfa ve ciltli bir kitap olmasına rağmen 7.50 TL gibi bir fiyata aldığımı hatırlıyorum. İçinde cadı olan kitapları veya dizileri oldum olası sevmişimdir. Her ne kadar sevsem de cadılık bilgim Vampir Diaries dizisindeki Bonnie Bennetin, "phasmatos İncendia" cümlesinden ibaret olduğu için beklentimi orta düzeyde tutmaya karar verdim. Peki beklentimi karşıladı mı? Evet fazlasıyla karşıladı. Açıkçası kitabın ilk 100 sayfasını okurken biraz zorlandım ve kafam karıştı. Çünkü ilk başlarda yazar çok fazla cadıdan bahsetmiş. Doğruluk cadısından tutunda bağ cadısı, ateş cadısı, ses cadısı, rüzgar cadısı, kan cadısı derken beynim allak bullak oldu. (Okurken sizinde oldu eminim :D) 
Ancak okudukça karakterleri daha iyi tanımaya ve olayları daha iyi kavramaya başladım. O zaman kitap daha akıcı geldi ve okunması kolaylaştı. Gerçekten özgün ve farklı konuya sahip bir fantastik roman okuduğumu düşünüyorum. Kitabın içerisinde aşk, macera, gizem hepsinden bir doz vardı ancak arkadaşlık ön plandaydı. Bu benim çok hoşuma gitti.
Genel olarak beğendiğim ve okurken keyif aldığım bir kitap oldu. Karakterlerin birbirleri ile olan uyumu, arkadaşlık bağının bu kadar güzel işlenmesi, farklı bir konuya sahip olması ve akıcılığı kitabın en çok sevdiğim yönleri oldu. Yazım yanlışları ve kelime hataları da vardı ancak beni pek rahatsız etmedi. Kitabın sonundan anladığım kadarıyla devamı var. Iseult ve Safiya'nın macerasını merak ettiğim için bulursam mutlaka diğer kitapları da alacağım. Sizde denk gelirseniz bu kitaba bir şans verebilirsiniz. Şimdiden keyifli okumalar ^^ 

Sevgiyle kalın ❤





Devamını Oku »

8 Mayıs 2019 Çarşamba

ANNELER GÜNÜ İNDİRİMİ ALIŞVERİŞİ

Herkese merhaba ❤


Anneler günü indirimi başlar başlamaz alışverişe koşanlar burada mı? ^^
Normal fiyatlara bakıldığı zaman en iyi indirimler böyle günlerde oluyor ve güzel bir ihtiyaç alışverişi yapabiliyoruz. İndirim olmadığı zamanlarda ihtiyacım olmadığı sürece hiçbir şey almıyorum. Hele eskiden çok uygun bir fiyata aldığım ürünün indirimde bile çok pahalı olması, sürekli alışveriş yapmamı erteliyor. Bende hazır ihtiyaçlarım birikmişken bu indirimi değerlendirip bir alışveriş yaptım. 

MAVİNİN HER BİR TONU

Ağız ve diş sağlığına oldum olası önem veren birisiyim ama buna rağmen dişçiye gitmekten evin yolunu bulamıyorum :D Bu indirimde aldığım ürünleri eskiden de çok kullanırım. 
Listerine Advenced White ağzı bakım suyu benim düzenli olarak kullanmaya dikkat ettiğim ürünlerden birisi. Ağızda çalkalama işlemi sonrası hafif bir sızı oluşsa da kısa bir süre içinde geçtiği için fazla rahatsız etmiyor. Fırçalama sonrası ağızda ferahlık sağlıyor ve düzenli kullanımda diş renginin açılmasında da gerçekten etkili. 
Diş macunu konusunda bir türlü karar veremedim. Sürekli yeni bir macun deniyorum. En uzun süre kullandığım marka sensodyne ve signal oldu. En son signal white now diş macununu kullanıyordum ve oldukça memnunum. Henüz bitmemesine rağmen signal beyazlatıcı sistem macununu da denemek için aldım. 
Active dental flossers diş iplerini daha önceden kullanmamıştım. Paketin içerisinde 50 tane var ve bence işimi görür. 

MAVİNİN HER BİR TONU

Bazılarının aksine kozmetik mağazası falan gezmeyi pek sevmem. Hele ürünleri elime, koluma deneyip karar verme sürecine hiç girmem. Genelde alacaklarımı bir kağıda yazar o şekilde hızlı bir alışveriş yaparım. Eğer vakit öldürmek istiyorsam gezerim orası ayrı tabi :D 
 Özel günler dışında fondöten kullanmayı sevmediğim için elimin altında mutlaka bb krem bulunduruyorum. Genelde sürekli kullandığım görselde gördüğünüz bu iki marka var. Başka markalar deneyip kendimi hiç riske atmıyorum. 
Garnier BB Kremin iki rengi var. Açık ve orta. Bazıları cilt tonuna uymadığından ve çok fazla sivilce yaptığından şikayetçi ama bende kesinlikle öyle bir sorun olmuyor. Açık renginin benim cilt tonumla çok iyi bir şekilde uyuştuğunu düşünüyorum. Ayrıca sivilce veya leke gibi bir problem olmadı.
Pure Beauty BB Kremin yazısını daha önceden girmiştim. buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Bittikçe almam ürünü ne kadar sevdiğimi gösteriyor diye umuyorum :D 
Rimmel London Stay Matte Transparan Pudrayı da bir ara çok fazla kullanmıştım. ancak yeni ürünler denediğim için araya başka markalar girmişti. Hazır pudra ihtiyacım varken tercihimi kendisinden yana kullandım. Saydam bir pudra olduğu için herhangi bir kapatıcılığı yok ancak yağlanmayı çok başarılı bir şekilde kontrol altına alıyor. En sevdiğim yanı ciltte pul pul görünmemesi ve uzun süre dayanıklı olması. Ayrıca makyajı sabitleme konusunda da çok iyi iş çıkarıyor. 

MAVİNİN HER BİR TONU

Makyaj pamukların da watsons da 3 al 2 öde kampanyası vardı. Genelde böyle indirimleri değerlendiriyorum ama bu makyaj pamuğunun sayısı çok fazla olduğu için bana yetiyor. Bu yüzden bir tane almakla yetindim. Ağda konusunda Sesu markasını çok başarılı buluyorum. Ayrıca ağda bezini bu şekilde almak hem daha uygun fiyatlı hem de daha uzun süre kullanışlı oluyor. 

Benim anneler günü indiriminden aldıklarım bu şekilde. Tüm ihtiyaçlarımı bu indirim sayesinde tamamladım. Siz indirimi nasıl değerlendirdiniz ? 

Sevgiyle Kalın ❤ 






Devamını Oku »

6 Mayıs 2019 Pazartesi

THE MAZE RUNNER - LABİRENT ÖLÜMCÜL KAÇIŞ / FİLM YORUMU

Herkese hayırlı, bereketli Ramazanlar ❤

Geçen gün paylaştığım kitap yorumundan sonra bugün bir film yorumu çok iyi gider diye düşündüm. Ben genelde sahur sonrası uyumuyorum. Çünkü iş için tekrar kalkmam gerekiyor o da benim için çok zor oluyor. Bunun yerine o süreyi film izleyerek ya da kitap okuyarak geçirmeye çalışıyorum. Bu yüzden Ramazanda sizin için bol bol film yorumu paylaşacağım. Geçenlerde Labirent ölümcül kaçış filmini izledim. "yuhh bu filmi daha yeni mi izliyorsun" diyenleriniz olabilir. Ancak hiç izlemeyenler de var diye yapıştırıyorum cevabı :D 
Herkesin izleyip hakkında çok konuştuğu filmleri 5 yıl sonra izlemek gibi bir huyum vardır. "Çünkü gündemde olanı herkes konuşur ama marifet 5 yıl sonra  konuşmak" dedi yazar :D Neyse kılıf uydurmayı bırakıp film yorumumuza dönüyorum. 


Bu filme bir film arayışındayken denk gelmiştim. Seri filmi olduğunu ve aynı zamanda kitapları olduğunu öğrendiğimde hemen başladım. En yakın zamanda kitaplarını da okumaya çalışacağım. Filme başlamamdaki diğer bir neden de Dylan O'brien oldu. Kendisi çok sempatik ve başarılı bulduğum bir oyuncudur. Teen Wolf dizisinde tanıyıp orada en sevdiğim oyuncu ilan etmiştim. Her ne kadar diziyi yarım bıraksam da Stiles için hep, bir kurt adamın en yakın arkadaşı olmaktan çok daha fazlasını hak ediyor diye düşünüyordum :D Sonunda bir filmini izlemek nasip oldu.


Filmin Konusu: 
Thomas  hafızasını kaybetmiş bir şekilde, kendisi gibi bir grup çocuğun yanına gönderilir. Etrafı büyük duvarlar ile çevrili, Kayran adı verilen bu yerde hiç kimse adından başka bir şey hatırlamıyordur. Herkes burada tehlikeden uzak bir şekilde yaşamaya alışmış, dışarı çıkma hayalleri yavaş yavaş tükenmiştir. Ancak Thomas diğerlerinin beklediği gibi davranmaz. Neden labirentte olduklarını ve Labirentten nasıl çıkacaklarını sorgulamaya başlar. Thomas'ın gelişi ve Kayranda 3 yıldır var olan kurallara uymaması büyük sorun oluşturur. Her 30 günde bir asansör ile aralarına biri gönderilir. Thomastan sonra gönderilen kişinin son olması ve Teresa adındaki kızın  gelir gelmez Thomas'ın adını sayıklaması işleri daha da karmaşık bir hale sürükler. Thomas hem geçmişini hatırlamanın hem de Labirentten kaçmanın yollarını aramaya başlar. 

Film Yorumu: 
Film benim için neden daha önce izlemedim diye pişmanlık yaşadığım filmlerden birisi oldu. Konusu, kurgusu, oyuncuları bence çok başarılıydı. Özellikle Dylan O'brien oyunculuğunu çok beğendim. Kitabını okumadığım için ne şekilde benzer ve farklı yönleri vardı bilmiyorum ama genelde kitaplar daha başarılı oluyor. Keşke önce kitabı okuyup sonra filmini izleseydim diye bu konuda da  hafif bir pişmanlık yaşıyorum.
Labirentin kurgusu, sürekli değişmesi, koşucuların her sabah labirenti keşfe çıkmaları gibi daha bir çok unsur çok güzel anlatılmış.
Oyuncu kadrosu genç oyunculardan oluşuyor ve her oyuncu ayrı ayrı çok başarıydı. Tabi arada ön plana çıkanlar var zaten onlarda asıl direniş grubunu oluşturuyor. Spoiler vermek istemediğim için sadece yüzeysel bir yorum yapabiliyorum. Bu yüzden filmi çok beğendiğimi söylemem ve izlemeniz için tavsiye etmem yeterli olur. Olsun yani :D
Şimdi en çok sevdiğim kısma spoiler kısmına geçebiliriz.

Dikkat bu kısımdan sonrası spoiler içerir ! 

Oh be sonunda geldik şu kısıma. Şunu yazmayım, bu da olmaz  bunu dersem de spoiler olur diye düşünmekten film yorumlaması yapamıyorum. Neyseki bu kısımda rahat rahat takılabilirim. 


İşte meşhur Thomasımız kayrana teşrif ediyor. Bu Gally de beni filmin başından sonuna kadar aşırı sinir etti. Her şeye bir itiraz, bir kabul edememe falan, bir düş şu çocuğun yakasından be :D 



Niye bilmiyorum ama bu sahnelerde benim çok hoşuma gitti. Belirli bir grup halinde yaşayan ve isimlerinden başka bir şey hatırlamayan insanların bu şekilde arkadaşlık yapmaları,duvara isimlerin yazılıp, ölenlerin isimlerinin çizilmesi bence güzel bir detay olmuş.



İşte  en favori sahnem :D Burada zaten böyle bir hamle beklemiştim. Çocuk labirent hakkında anlatılan tüm kötü hikayeleri ve kötü sonları dinlemesine rağmen kendini içeri attı. Minhonun Thoması görünce "tebrik ederim, az önce kendini öldürdün" demesi Labirentte fazlaca zaman geçiren birisinin söyleyebileceği en net cümleydi sanırım :D 


O kadar erkeğin içerisine gönderilen son kişinin bir kız olması, kızın gelir gelmez Thomas'ın adını haykırması ve milletin Thomas'a bakışı :D 


Bu gifimiz de labirentin içini merak edenlere gelsin :D 



Koşucu nedir, nasıl olunur adlı gifimiz ektedir :D Labirente gelen herkesi koşucu yapmıyorlar çünkü belirli bir süre içerisinde geri Kayrana dönmeleri gerekiyor. Bunu da hızlı ve hafızası kuvvetli insanlar yapabiliyor. 


Bu görsel de Kore Fanlarına gelsin ^^


En duygulandığım sahne burasıydı. Tamam itiraf ediyorum ağladım. 


 En sevdiğim 3'lü ile kapanışı yapıyorum ^^
💞 Minho, Thomas, Newt 💞

Spoiler kısımlarını bazen merakımıza yenik düşüp okuyabiliyoruz diye çok fazla detay vermedim. En azından öyle umuyorum. Herkesin film zevki farklıdır. Her film her insanda aynı etkiyi yaratmaz.  Bende bu film hem izlediğimde hem de bittiğinde çok güzel bir etki bıraktı. Bu yüzden izlemeyen herkese öneririm. 

Sevgiyle kalın ❤



Devamını Oku »

3 Mayıs 2019 Cuma

J.A REDMERSKİ KATİLLER ÇETESİ- İZABEL / KİTAP YORUMU

Herkese Merhaba ❤

2 haftadır yine ortalarda görünmüyordum. Buraları yine çok boş bırakmaya başladığımın farkındayım. Size kendimi affettirmek için yanımda güzel bir kitap getirdim. Belki kitap yorumlarını özlemişsinizdir ^^


Katiller Çetesi serisinin ilk kitabını daha önce yorumlamıştım. Buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Serinin ilk kitabı olan Sarai de kitabın konusu hakkında bilgi verdim.Seri kitaplarında sürekli konu hakkında bilgi veremiyorum. Çünkü konu sabit sadece olaylar değişiyor. Bu yüzden serinin ilk kitabı hariç diğer kitaplar hep yorum üzerinden ilerliyor. Yine de o yazıyı okumak istemeyenler için kısaca tekrar bir bilgi vermek istiyorum.

Sarai 14 yaşına geldiğinde annesi tarafından, bir uyuşturucu baronu ve kadın taciri olan Javier'e satılır. Yıllarca seks kölesi olarak kullanıldığı ve çeşitli işkenceler görerek esir olarak tutulduğu Meksika'dan kaçmak için planlar yapar. Planını ise Javier ile iş görüşmesine gelen bir seri katil ile gerçekleştirir. Victor duygudan yoksun, işinden başka kimseyi düşünmeyen ve insanları gözünü bile kırpmadan öldüren bir seri katildir. Ancak kaçış planın da Sarai'ye yardım ederek tüm ezberleri bozdurur.

Serinin ilk kitabında Sarai'nin esir olarak tutulduğu yerden kaçmasını, Victor ile anlaşmaya çalışmasını ve hayatta kalma çabalarını okuyoruz. Ancak bu kitapta olaylar daha farklı bir yönde ilerliyor. Sarai'nin İzabel olarak yeniden doğuşunu ve hayatta kalmak için neler yapabileceğini okuyoruz. Açıkçası 2. kitabı daha çok sevdim. Kitap ilk kitaba kıyasla daha akıcı ve eğlenceli ilerliyor ( Bir katil kitabında ne kadar eğlence olabilirse o kadar işte :D )
Özellikle Sarai'yi bu kitapta daha çok sevdim. Ya da yeni karakteri İzabeli desem daha doğru olur. Olayların kurgulanış biçimi, Sarai'nin kendisini bu kadar güzel geliştirmesi ve kabul ettirmesi okuyucuya çok iyi yansıtılmış.Ters köşelerde oldukça başarılıydı. Son 100 sayfasında tempo arttı ve bu da son sayfaları soluksuz bir şekilde okumama neden oldu.
Victor karakterini ilk kitaptan beri seviyorum. Yakışıklı ve duygusuz olarak hayatına devam ediyordu ama bu kitapta biraz daha insani duygularını görmeyi başardık. Gerçi duygusuz bir karakter oluşu da hoşuma gitmiyor değil :D Kitabın sonu da tam okuduğuma değdi denilecek türden olmuş. Bunu da ekleyeyim de merakınız artsın.

Bence bu tarz kitapları okumayı sevenler bu seriye bir şans verebilir ^^

Sevgiyle kalın ❤






Devamını Oku »